2 Eylül 2016 Cuma

BİR BİLMECENİN TARİHÇESİ


Sana dün gelmedim ben
Bugünde gelmedim
Evren buzullarını çözdü
benim sana gelmemle
eğreltiler engeldi
sana ulaşmama
cüceleştiler o koca ağaçlar
dağ yamaçlarında
otsu bir gövdeyle
sürüngenleştiler.


*

Sana dün gelmedim ben
bugün de değil gelmem sana
henüz tohumu bulmamıştı insan
köpek evcilleştirilmemişti
ateş çalınmamıştı
/tanrıların avuçlarından daha/
adem ile havvanın elması
çiçeklenip meyveye durmamıştı


sana ben daha dün gelmedim
bir yudum şarabını içmek için
kavak gazallarının harmanlaştığı
bir kasım ortasında
yakalamak için gün ışığını seninle
bir ışık yılı öncesinde durmuşum
senin ve evrenin kör kapısında.



T. Ayhan ÇIKIN

(Zaman Çiçeği, E.Ü. Basımevi, İzmir, 2000, s.53-54)

*

Resim : Fatih Sever

PROF.DR. CEMAL TALUĞ'DAN


Ayhan ağabey, sesini duymak beni çok mutlu etti ve duygulandırdı. Köy Koop gazetesinde yazılarını zevkle okuyor, karşılaştığım kooperatifçilere seni soruyorum. Bunlar beni affettirmez ama gerçekten uzun yıllar arayamadığım için mahçubum.
Aslında neredeyse 4 senedir facebookta yazışma yapmıyorum ama senin "arkadaşlık" istemini görünce çok heyecanlandım. Sen benim için çok değerli bir hoca, çok sevdiğim bir ağabey ve erdemli yaşamın ve yurtseverliğinle gerçek bir örneksin. Saygı ve sevgiyle,

Cemal Taluğ

7  KASIM 2015

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Selçuk Oğuz Bilime Adanmış Bir Ömür Sanatla Güzellenmiş Bir Yaşam : Ayhan Çıkın




                                                                                                                      Selçuk Oğuz

Baştan söyleyeyim tasarladığım yazı bu değil. Bir bilim insanının yaşamı nasıl olur, ne düşünür, nasıl bilim insanı olunur?.. Soruları usumda yer ettiğinden beri tasarladığım bir yazı ama böyle bir tanıdığım bulunmuyordu. Sonra, benim için çok saygın ve değerli bir ağabey olan Ayhan Çıkın’ı tanıdım. Öylesine alçakgönüllü bir insandı ki Ayhan Çıkın, Onun o alçakgönüllü yaşamına bakıp da derin yaşam birikiminin varsıllığını göremeyen yanılgıya düşebilir ve yararlı bilgiler elde edemezdi. Yıllarca yazmayı tasarladığım bilim insanı yaşamı kişisinin Ayhan Çıkın olduğunu anladım. Ancak Ayhan Çıkın’la ilgili Yaşam Sanat dergisi için istenen yazı ortaya çıkınca, tasarladığım yazı, belki de bir kitap oylumunda olacak, bu yazı olmasını olanaksız kılıyordu.
Ayhan Çıkın yaşamını eğer bu yazıda verebilirsem, ne demek istediğimin daha iyi anlaşılacağını sanıyorum.
Kendi anlatımından yaşamöyküsü; “1 Ocak 1946, Muğla doğumlu. Yatağan Cazkırlar Köyü İlkokulu (1956), Yatağan Ortaokulu (1959), Aydın Lisesi (1962), Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi (1967) mezunu. Uşak Tarım İl Müdürlüğünde 6 ay görev yaptı (1967). 1968’de asistan olarak girdiği E.Ü.Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü’nde doktora (1974) öğrenimini tamamlayarak doçentliğe (1980) ve profesörlüğe (1988) yükseldi.”
Bu yaşamöyküsünün akademik yönünü de alalım: “1978- 1979 arası Paris -INRA’da mesleki çalışmalarda bulundu. Bir süre 19 Mayıs Üniversitesi (Samsun) ve Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat Fakültelerinde görev yaparak (1984–1985) Ege Üniversitesindeki görevine döndü. Burada Bölüm Başkan Yardımcılığı, Tarım Politikası ve Yayım Anabilim Dalı başkanlığı ve Kooperatifçilik bilim dalı başkanlığı görevlerinde bulunarak 1999 yılında, sağlık sorunu nedeniyle, emekli oldu.”
Bu kadarı bile çok şey anlatıyor elbette, ancak Ayhan Çıkın’ı yakından tanıyanlar Onun yaşamının varsıllığı karşısında çok sınırlı bir gerçeği yansıttığını bileceklerdir.
Ayhan Çıkın yaşamının bizde tansıklık uyandıran, birbirinden ayrı düşünülmesi olanaksız iki temel özelliği var; bilim insanı ve sanatçı yönleri. Bir de buna siyasi kişiliğini eklersek, çok baskın özellik olmamakla birlikte, ancak büsbütün de sönük değildir; kişilik özelliklerini bütünlemiş oluruz.
Bilim insanı ve sanatçı kişilik özellikleri açık, bunun üzerine çok söz söylemeye de gerek yok. Ancak bizce bu özellikleri tamamlayan ve sanatçı bir bilim insanının siyasi kimliğiyle örtüşen ayıredici özelliği, kanımızca Ayhan Çıkın kişiliğinin temellendiricisidir. Yaşamöyküsü izleğinden bu tansık kişiliği gözler önüne sermeye çalışacağız.
1946 Muğla-Yatağan, Cazkırlar Köyü’nden başlayan bir yaşam yolculuğudur Ayhan Çıkın’ın yaşamı. Türkiye’nin Batısı’nda ve bugün için en gözde yerlerinden olan bölge 20. Yüzyılın ortasında tipik bir Anadolu yerleşim yeridir ve yoksullukta Türkiye’nin Doğusu’yla eşittir. Şimdi burada sözü  “Bir Bilim İnsanının Yaşam Öyküsü / Söyleşi: Nevzat Çağlar Tüfekçi”ye bırakalım:
“Babam, 1,5 yaşlarında öksüz kalmış. O sırada, tüm dağlar eşkiya dolu. Balkan savaşları var o sıralar, ardından Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı…” Yaşanan koşulların panoramasını bundan iyi çizen söz bulamazdık. Beş çocuk sahibi inşaat ustası babadan okumayı öğrenir Ayhan Çıkın. Sonra ilkokul, ortaokul yaşamı; başlı başına bir serüvendir ama lise öğretimi yıllarında karşılaşılan zorluklar yanında sözü bile edilmeye değmez! Zorluklar aşılır Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne 1962 yılında kaydolunur. Ziraat fakültesini isteme nedeni daha çok okulun verdiği yüksek öğrenim bursu ve ilk kez yaşamında rahat bir sokul? alacaktır. Bir ev tutar arkadaşlarıyla birlikte, sonrasını Nevzat Çağlar Tüfekçi’nin yaptığı söyleşiden okuyalım:  
Evimize 4 tane gazete girerdi her gün. Cumhuriyet, Milliyet, Son Havadis, Tercüman gibi… Gazetelerin ikisi sol, ikisi sağ gazeteydi. Bunları okur, üzerlerinde tartışırdık.” Bir yanda üniversite yaşamı öte yanda toplumsal sorunların tartışılması ve sanat... Bir ara, ‘Türkiye İşçi Partisi İzmir Merkez ilçe Başkanlığı da yapar… Mehmet Ali Aybar zamanında....’
Sol düşüncelerle tanışması, bu konudaki anıları Öğretmenimizin, çok hoştur. ‘Menemen’e staja gidilir, fakültenin çiftliği vardır, çiftlikte seminer verilecektir. “Ben de seminer konusu olarak sosyalizmi aldım. Sosyalizmin anasını ağlatacağım.” diye anlatır o günler Ayhan Çıkın ama bir yandan da sosyalizmle ilgili yayınlar okur, bilinçlenir. Ayhan Çıkın’dan dinleyelim sonrasını:
“Okudukça, ben sosyalizmi eleştirecekken; sosyalist öğreti beni eleştirmeye başladı. “Sen kimsin, nereden geldin, hangi kökenden geldin, nasıl yaşıyorsun, emeğin değeri, emek-sermaye çelişkisi ne?”; bütün bunları sorgulamaya başladım. Bunları sorgulamaya başladıktan sonra sanki birden bire ben şekil değiştirdim. Bambaşka bir ben oldum. İnsan kendi kafasındaki tabuları sorgulamaya başladığı zaman çözülmeye başlıyor. Böylece, sosyalizmi eleştireceğim derken, sosyalizmi savunur hale geldim.”
Sonra Ege Üniversitesi’nde akademik yaşam başlar. Bu aşamada siyaset oldukça geride kalır, yaşam savaşı önceliği karşısında. Sanat da geri kalır gibi. Daha doğrusu akademik yaşam, sanata olan düşkünlüğü bastırır gibi ama hiçbir zaman tam olarak sanattan kopamaz.
Ayhan Çıkın, bilinen anlamda bir akademisyen değildir. Akademik yaşamın hem kuramsal hem uygulama alanında etkinlik gösterir ve bu anlamda bilimsel yayınlar vermeye başlar. İşte bizi tasarladığımız yazıdan alıkoyan bir neden de bu olmuştur. Değerli Ağabeyimizden aldığım belgeleri şöyle bir incelemek bile, kısa zamanda yapacağım bir çalışmayla işin içinden çıkılamayacağını anladım. Ne demek istediğimiz Ayhan Çıkın’ın yapıtlarıyla ilgili bilgi verdiğimizde daha iyi anlaşılacaktır. Yaşamöyküsünde:

“Prof. Dr. Ayhan ÇIKIN’ın Yayınları
TARIM EKONOMISI,  ÖZELLİKLE TARIMSAL KOOPERATİFÇILIK ALANINDA ULUSAL VE ULUSLAR ARASI DÜZEYDE 100’DEN FAZLA BİLİMSEL TOPLANTIYA BİLDİRİLİ KATILIM. MESLEKİ ALANINDA 20’Sİ KITAP OLMAK ÜZERE 100’DEN FAZLA YAYIN. “ Sonra yayınların dökümüne geçilir; tam on sayfa! Bunların arasında söyleşiler ve tükenmez bir enerjiyle yazdığı edebiyat-sanat ürünleri yoktur ki bunların arasında edebiyatın her türünden örnekler bulmak olası. Ama bunlardan daha çok ve bizi asıl etkileyen, yapmak istedikleriyle yüklü birikimi vardır.
İstediğimiz boyutlarda olmasa da Ayhan Çıkın’la ilgili yaptığımız çalışmada şu gerçeği gördük; aldığı eğitim, buna bağlı siyasal bilinç ve çok daha öncelerden başlayan sanatsal yönelim, Ayhan Çıkın’da bir potada eritilmiş. Ne doğduğu topraklarla olan bağını koparmış, ne geldiği toplumsal kökene sırtını dönmüş. Ne geçmişin korkunçluğundan utanmış ve bunlara boyun eğmiş, ne gelecekten umut kesmiş ve yaşamı yeşertmekten uzak kalmış. Nasıl bir siyasi bilinç taşıdığını sanırım en iyi şu sözler tanıtlayacaktır ama konuşmanın öncesinden alalım:
“Türkiye üzerine anlatacakları bitecek gibi değil.
Bu kalp sadece ülke sorunları için yorulmaz. Kimler için attı?”  sorusuna yanıtı, kısa ve net: “Eşim için.”
Başka heyecanlar yok muydu?'' merakına yansıttığı, sadece bir tebessüm.
Hastanede yattığı günlerde ölümü soluduğunu da sözlerine ekliyor.
“O süreçte yani ölüm sürecinde pek çok şeyle yüzleştim, sorgulamasını yaptım. Ailemle, mesleğimle, arkadaşlarımla, ideolojimle... Sorgulamalarımın tümünden rahat çıktım” diyor.
Adeta, gittiğini ve geldiğini söylüyor. Ama yine de vurgulamadan edemiyor:
“Ölümle yüz yüzeydim. Yine de hiçbir yere gitmedim. Yine sosyalistim, yine halktan, haklıdan ve bilimsel düşünceden yanayım. Düşünsel ve ideolojik olarak olduğum yerdeyim.”
Sanırım bu sözlerdeki kadar Ayhan Çıkın’ı anlatan söz olamazdı. Bu sözler ki ne büyük bir bilim kafası ve sevgi dolu bir eşten taşıdığı sanatçı yüreği olduğunu ortaya koymaktadır.
Ayhan Çıkın için bilim yani tarım ve kooperatifçilik, bir tür yaşam biçimidir. Ömrünü verdiği çalışmalarında, bu işin yeterince değeri anlaşılamayan konuyu tüm yönleriyle ortaya koymuştur. Bilim alanı kadar baskın olan sanat konusu, Ayhan Çıkın yaşamının bileşkesi denilse yeri vardır. Emekli olduktan sonra da bu iki konuda düşünmeye, üretmeye devam edecektir.
Kısaca değinmeye çalıştığımız Ayhan Çıkın yaşamı böylesine bir varsıllık üzerine kuruludur ve bir dergi için uzun olan bu yazıda ancak belli yönlerini ele alabildik.
Üretmeye, yaratmaya, bizlerle birlikte yaşamı çoğaltmaya devam eden Değerli Bilim İnsanı, Sevgili Sanatçı Ağabeyimiz Ayhan Çıkın’a en içten saygılarımızı sunuyoruz.


(*) Selçuk Oğuz, Bilime Adanmış Bir Ömür, Sanatla Güzellenmiş Bir Yaşam:
Ayhan Çıkın, Yaşam Sanat Dergisi, Ekim 2015, Sayı: 17, Adana, s. 67-69.


25 Temmuz 2016 Pazartesi

HEMŞERİMİZ ŞAİR BİLİM İNSANI PROF. DR. AYHAN ÇIKIN




Turgut Dereli[1]

Değerli hemşerimiz, şair, bilim adamı Ayhan Çıkın’la her ikimiz de uzun yıllardır İzmir’de oturduğumuz halde yollarımız nasıl daha önceden kesişmedi anlamış değilim. 
On yıl kadar oluyor, gene toprağımızın insanı Eski dostum Yatağan- Eskihisarlı (Strotonikeia) Kurmay Albay Osman Aras’la bir konuyu görüşmek üzere, Muğla İli ve İlçeleri Kültür Dayanışma Derneği Başkanı Esat Karaöz’ün bürosunda buluşmak üzere anlaşmıştık. Bana toplantımıza Prof Dr. Ayhan Çıkın’ın da geleceğini söyledi. İlk tanışmamız Esat bey’in bürosunda gerçekleşti. O gün dört hemşeri Muğla’yı da içine alan birçok konu üzerine uzun bir söyleşide bulunduk ve birlikte yemek yedik.
Aramızdaki kaynaşma o tarihte başladı. Sanat ve yazın çevrelerine yakın durduğumuz ve bu konudaki etkinliklere birçok kez birlikte katıldığımız için de bağımız hiç kopmadı Ayhan Hoca’mla… Zaman zaman birbirimizi hal hatır sormak için aramalar da dâhil…

Bu sevimli Anadolu insanının insanı birden sarıveren sıcaklığını, ilk andan hissetim ve ne kadar içtenlikli, ne kadar da güzel yüreği var, diye düşünürken onun uzun (yürek-kalp) öyküsünü bilmiyordum henüz…

Dört buçuk yaşında iken kaybettiği oğlu Tuğhan’ın adını kendi adının başına ekleyen Tuğhan Ayhan Çıkın, Yatağan ilçemizin Cazkırlar köyünde 1946’da doğdu. Gökova körfezini kuzeyden kuşatan Marçal Dağları’nın Yatağan- Milas karayoluna bakan eteklerinde yer alan bu küçük köy, Bencik’le iç içe biraz da dağınık bir yaşam bölgesinin ekeneklerinden biridir.

Ayhan Bey, bütün Anadolu insanının yoksullukları ve yoksunlukları paylaştığı bir ortamda İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde yaşadığı çocukluğunu keçi çobanlığı yaparak geçirdiğini söyler. Makilikler ve ormanlarla kaplı dağ eteklerinde kırların havasını özgürce teneffüs eden küçük köylü çocuğu, şiirindeki özgürlük tutkusunu sanırım bu yıllardan günümüze taşıyor. 

Küçük çoban zekidir de... Köyünün ilkokulunu bitirdiğinde öğretmeni, babasından onu okutmasını ister. 1959’da Yatağan Ortaokulundan, 1962’de Aydın Lisesi’nden Mezun olur. 1967’de Ege Ziraat Fakültesini bitirmiş genç bir mühendistir. 1968’de aynı fakültede asistandır. 1980’de doçentliğe yükselir. 1988’de de profesör unvanını elde eder.

Görünüşte her şey yolundadır. Mesleğinde hızla yükselmekte bir yandan da çeşitli dergilerde şiirleri yayımlanmaktadır Tuğhan Ayhan’ın…

Ne var ki üniversiteden burs almak için yaptığı başvuru sırasında doktorun kalbiyle ilgili olarak yaptığı ve başlangıçta önemsemediği uyarının boşuna olmadığını anlatan belirtiler ortaya çıkar o sıralar. Kendisi için yaşamsal bir tehlike oluşturduğunu giderek hissetmektedir ama o, bu düşünceyi zihninden kovmakta ve kendisini mesleğine vererek, uzmanlaştığı tarımsal kooperatifçilik alanında köylüyü bilinçlendirme amacına yönelik çalışmalara köy köy dolaşarak katılmaktadır. Onun bu çabalarını; S.S. Tariş Zeytin ve Zeytinyağı Tarım Satış Kooperatifleri Birliği Başkanı Sayın H. Cahit Çetin şöyle özetliyor: 
“Türkiye’de kooperatifçilik eğitiminde kendisine bu konuyu misyon edinmiş değerli bilim insanları vardır. Prof. Dr. Ayhan Çıkın hayatını bu konuda mücadeleye adamış, yukarıda kısaca bahsetmiş olduğumuz Türk Kooperatifçiliğini hedef alan emperyalist politikalar karşısında “kral çıplaktır” diyebilen yürekli akademisyenlerin başında gelmektedir. Hocamızın azimle ve kararlılıkla gerçekleştirmiş olduğu çalışmalar, Türkiye’de kooperatifçilik bilincini canlı tutmak konusunda büyük katkı sağlamıştır. Değerli hocamızın bu kitapta derlemiş olduğu yazıları ise, okuyucuya kooperatifçiliğin felsefesini, değerlerini, teorisini ve uygulama örneklerini en yalın ve kolay okunabilir bir şekilde anlatmaktadır.”

12 Eylül dönemi gelip kapıya dayanmıştır. YÖK’ün üniversitelerde estirdiği terör, yaratılan baskı ortamı herkes gibi onu da etkilemektedir elbet. Yaşanan sıkıntılar zaten hasta olan yüreğini iyice yorar, 1990’lara gelindiğinde gündelik yaşamı her alanda etkilenir bu olumsuzluktan…
 
1992’de son umudu yurtdışından gelen bir doçenttir. O güne kadar biriken teşhis ve tedavi belgelerini toparlayıp kapısına dayanır. Ondan da bir sonuç alamazsa bir daha doktorlara uğramamaktır kararı… Neyse ki bu genç doktor ona sahip çıkar, tıp biliminin giderek ilerlemekte olduğunu ömrünü ne kadar uzatabilirse bir gün tedavi olma şansına o kadar yaklaşabileceğini söyler. Sonuçta genç doktor, yaptığı ilaç tedavileri ile 2000’li yıllara taşımıştır Ayhan Hoca’yı… 

1998’lerde ilk kez kalbinin değiştirilmesinden söz açar doktoru ama o şaka gibi algılar ve bir türlü inanmak istemez. 2000 yılı onun için en zorlu günlerin gelip çattığı bir yıldır. Artık ölümle burun burunadır. Doktorların çok kısa bir ömrü kaldığını düşünmeye başladıkları anda ise talihsiz bir olayda beyin ölümü gerçekleşen 23 yaşındaki genç Cem Canbay’ın kalbini ailesi organ nakli için bağışlar. O sırada 58 yaşındadır Ayhan hoca…
 
Doktorlar önce bu kalbi daha genç birine nakletmeyi düşünür Fakat yeniden yapılan değerlendirmelerde bu değerli bilim insanını kurtarmakla o kalbi boşa harcamamış olacaklarını düşünürler ve iyi de ederler…
O güne kadar 20’si kitap olmak üzere 100 kadar bilimsel makaleye imza atmış, bir o kadar da bilimsel toplantılara bildiri sunmuştur Değerli Hemşerimiz. Kooperatifçilik onun özel uzmanlık ve özel ilgi alanıdır. 

Biz, aslında Ayhan Hoca ile her gün beraberiz Nasıl mı? Diyeceksiniz. O öğretmekten çevresine ışık saçmaktan hala vazgeçmemiştir ki… Çok iyi bir sosyal medya kullanıcısıdır. Biliyorum ki benim gibi gününün birkaç saatini Facebook’ta geçirir. Makalelerini, şiirlerini her gün (Muğla Kültür emekçileri, Karialılar, Muğlalım) gibi hemşeri sitelerinde “Hatta benim kurucusu olduğum (Balıkesir Necatibeyli Öğretmenler)de yayınlar ve buluşturur izleyicileriyle…

Orada paylaştığım bir yorumumu bir kenara kaydedip “Ayhan Çıkın Şiiri İçin Ne Dediler” başlıklı yazıya alarak dikkatiyle beni şaşırttı doğrusu: “Değerli hemşerim, Şiirinizin rüzgârı Muğla'mızın kırlarından çiçek kokularını İzmir'e de ulaştırıyor. "Kaydet sesimi sesine/ silinmesin" ne kadar güzel ne kadar derinlikli dizeler... Sizden esinlenerek ben de derim ki seslerimizi seslerimize, yazılarımızı yazılarımıza, şiirlerimizi şiirlerimize ekleyelim. Muğla'mızı güzelliklerini tüm Türkiye öğrensin. Tüm ülkemiz; Muğlalılar gibi yaşamayı, Muğlalılar gibi düşünmeyi, Muğlalılar gibi sevmeyi öğrensin.” diye yazmışım şiiri için…
Yayına hazır olan kitapları dışında Çıkın Hoca’nın bu güne kadar üç şiir kitabı yayınlandı.
ZAMAN ÇİÇEĞİ 2000
ORTAK KALPLER TÜRKÜSÜ 2005
BAŞKA YÜREK 2015
 

Adabelenliler dergisi yazar kadrosu olarak zaman zaman yaptığımız toplantılar dışında, Ayhan Hocamı topluluk karşısında yaptığı konuşmalar sırasında da izledim. Konak Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Ustaya Saygı” programları dizisinde yaptığı konuşma sonrasında dostlarının hakkında söylediği övücü sözler, onun gerek sanatçı gerek bilim adamı olarak çevresinde ne kadar aranan ve sevilen bir insan olduğunun kanıtıydı… Benim de bir zaman konuşmacı ve izleyici olarak katıldığım “Kayıp Anahtar Şiir Grubu’nun davetlisi olarak Mart 2016 ‘da Buca’da şiiri ve yaşamı üzerine Zafer Dilşeker’le yaptığı söyleşi geniş bir izleyici grubu tarafından izlendi.
Bir başka yürekle yaşayan insanın duygularının nasıl etkilenebileceği konusu gerek bilim çevrelerine gerek sanat çevrelerinde merak edilen bir konuydu. Ayhan Çıkın’ın, ozan oluşu nedeniyle bu konu daha da ilgi çekiyor, toplantı sırasında soru olarak da gündeme geliyordu. Benim anladığım kadarıyla uluslar arası tıp kongrelerinde de bu konu gündeme taşınmıştı.
Kendisi bu konuda karmaşık duygular içindeydi. Kayıp Anahtar grubundaki bu söyleşisinin sonunda İzmirli bir tiyatro grubu ameliyat sonrası eşi ile arasında geçen diyalogları da kapsayan bir kısa oyun sergiledi. Bu duyguları irdelemesi açısından ilginç buldum.
Şiirleri üzerine düşüncelerime gelince:
Bu konuda öncelikle sözü Arkadaşım Türk Dili ve edebiyatı Profesörü Dr. Şevket Toker’e bırakayım: “Çıkın’ın güçlü Fransızcası ona Fransız şiirinin kapılarını açar. Jack Prevert ve Paul Eluard’dan çeviriler yapar ve ayrıca özellikle “Özgürlüktür Kanatları Sanatın” başlıklı yazısında sanat ve özellikle şiir sanatı üzerine düşüncelerini kuramsal planda okuyucuya sunar. 
Ayhan Çıkın’ın basılı iki şiir kitabındaki şiirleri dört ana başlık altında sınıflamak mümkün:
    1. Doğa şiirleri,
    2. Aşk şiirleri,
    3. Toplumsal şiirler,
    4. Vefa şiirleri
Bu genel tasnif elbette bazı sakıncalar taşıyabilir. Örneğin kimi zaman aşk ile 
doğa, kimi zaman toplumsalla aşk ayni şiirde ortaya çıkabilir. Ancak baskın olan unsurları dikkate alarak böyle bir sınıflama gene de mümkündür.”

Kalbiyle yaşadığı Cem Canbay için yazdığı dizelerinde, (Ortak Kalpler Türküsü) Cem’in genç yaşta yitirdiği yaşamı için üzgündür ve onun çocukluk günlerini yeniden kurar düşlerinde, ona olan minnetini ifade etmekte duygularını çözümleyip dile getirmekte ne kadar zorlandığını anlatmaya çalışır:

“Coşkulu bir kahkahayla aşacaksın yeryüzünü 
çiçeklerde dolaşan binbir renktir gözlerin
akşamdır, inmiştir günışığı pencerene
çocukluğun koşuşturduğu bir avludur yüreğin
dilsiz, ama gülmesini bilen bir çocuk 
leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım 
nasıl yazsam şiirini senin?” 

Öfke duysa bile, öfkesini kentin karanlık köşelerine, gürültülü kalabalıkları içine taşımaz. Çocukluğundan aşina olduğu kırlara, dere kıyılarına, gecenin ışıltılı yıldızlarının gölgesine taşır. Bilir ki dertlerinin dermanı oradadır: 
(At Gitsin’den…)

“çık dağlara , seviş ağaçlarla ,kuşlarla
yüreğini yıka bir derenin kumsalında
karıştır acılarını sulara
at gitsin

geceleri yıldızları çağır odana
çiçekleri tozlaştır arı kanatlarında
balıklarla oynaş dere kıyılarında
seslen göğün en yüce katındakilere
vermezlerse yanıt
at gitsin”

Kitaplarının yasaklı olduğu dönemde Nazım Hikmet şiiriyle tanışan Ayhan Çıkın, ondan çok etkilenir, hatta o şiirleri okuduktan sonra bir ara şiir yazmaktan bile vazgeçmek ister. 1960’lardan sonra özgürleşen sol düşünce ve sol akımlar onu da etkiler. Toplumsal gerçekçi diyebileceğimiz şiirlerini o dönemde yazmaya başlar. (Zaman Çiçeği) nden alınan dizeler sol düşüncenin izlerini taşıyor:

“tedirgince örüyordun zincirini karanlığın
aha!.. sen!..
hadi kalk oradan
zamanın kızgın demiriyle oynama
ben ki spartaküs'le başladığım yolculuğumda
çoğala çoğala gelmişim
gürül gürül gelmişim
kurbanlar vere vere büyütmüşüm yatağımı
bir umut gibi
bir ışık gibi
nice milyonların kapısından girmişim
kalk oradan
zaman çiçeğini avuçlamışım
binlerce yol olmuşum yarınlara”

TURGUT DERELİ
29.06.2016-ÇEŞME




[1] Bu yazı Muğla Devrim Gazetesi'nin 2-4 Haziran 2016 tarihli sayılarında yayınlanmıştır.

19 Temmuz 2016 Salı

T. AYHAN ÇIKIN ŞİİRİ ÜZERİNE- II


 Prof. Dr. Şevket Toker[1],[2]
Türk Dili ve Edebiyatı Profesörü

3.Toplumsal Şiirler

T. Ayhan Çıkın'ın şiir dünyasında en çok toplumsal şiirler yer alır. O, içinden çıktığı
Cazkırlar'ı, oranın yoksul insanlarını, onların haklarını savunmayı ve onların savaşını vermeyi hayatının en önemli amaçlarından biri yapar.
            Ayhan Hoca için insanlar, eskilerin "eşref-i mahlukat" dediği yaratılanların en şereflisidir :
          "düşün ki insanlarla yaşanır bu dünya
en yüce ve en kutsal yaratıktır insan[3]"

            "O", insanlığın mutluluğu için bitmeyen bir "Koşu"ya çıkar . O, Mustafa Kemal Atatürk'ün  yılmaz bir savaşçısıdır :

                      "şimdi sana çok uzak bir ülkede
koştum hep yarınlara
önüme en büyük engellerini çıkardılar düzenin
/yılmadım/[4]"

O zaman zaman köye, köylüye ve onların sorunlarına döner yeniden :
           "yanık süt kokulu akşamlarını yaşadınız mı siz köyün
gerçekler bir kağıt kenarı kadar düz ve pür değil
ılık bir acıyla dönmeğe başlar sığırtmaç akşamleyin[5]"

            "Tükeniş" başlıklı şiirinde hayvancılıkla geçinen köylülerin devasız acılarına tercüman olur :
           "bir öletlik geldi hayvanlarımıza oğul
geçicezlerimiz, goyuncazlarımız
bir bir serildi yere
ah oğul!..  derelere yığdık ekmeğimizi
pazardan ne bir ölçek arpa
ne de bir şişe yağ alabiliyok
ot galmadı tarlalarda
hepten acıktık yokluktan[6]"

Şiirin sonunda Ayhan Hoca bitmeyen kavgayı , sınıf çelişkisini etkili dizelerle vurgular: :
            "uzaklarda , çoook uzaklarda
büyük kentlerde, patron sofralarında
bir yıllık yiyeceği çobanın
yosma bir akşamın mezesidir[7]"

Sınıf çelişkisini yüreğinde duyan şairin yolunun Nazım'la kesişmemesi mümkün değildir. Bu dönemde Nazım'ın şiirinden gelen esintiler  ve etkiler T. Ayhan Çıkın'ın şiirine de yansır :    
                   
                         "sözlüklere yazdım adımı
                                                           p r o l e t e r
                                                           p r o l e t e r
                                                                         b e d e n   t e r
                                                                         b e n d e n  t e r
                                   yemesi senden değil artık burjuvam
                                                           benim yuvam
                                                           ve de özgürlük çiçekleri ellerimde
                                                           kokuyor buram buram[8]"

            "Balyoz" adlı şiirinde yine usta şairin etkileri görülür :
                      "Yumrukluyorum: güm!...gümm!...gümmm!...
Ferhat gibi indiriyorum  balyozumu
                                                                / gecenin göbeğine/
Güneş, doğdu doğacak.[9]"

Ol Hikayat adlı şiirini ise 100.doğum yılında "ustası Nazım'a" ithaf eder. Kimi şiirlerinde ise şiirimizin ustaları Ceyhun Atuf Kansu ve Atilla İlhan'a göndermeler vardır.
Kısacası toplum için yazdığı şiirlerinde biz , T. Ayhan Çıkın'ın önce içinden çıktığı halkın sorunlarına eğildiğini ve gördüğü toplumsal eşitsizliklerin ve sınıf çatışmalarının onu toplumcu dünya görüşüne götürdüğünü söyleyebiliriz
.
4.Vefa şiirleri
Dostum Ayhan Çıkın'ı en iyi ifade edebilecek sözcük ""Vefa"dır.  O, her şeyden önce vefalı bir dosttur. Sonra, doğduğu topraklara vefalı.
           "gün batarken karşı dağlarda
köyüm gelir hep aklıma
biri yalınayak çocuğumun
birinin ellerinde buz
ve en belirgin şekilde dudaklarında
/ sefalet denen kuduz /[10]"
..
"gelir de gelir işte tüm köylülerim
kimisi ağrı eteklerinde yoksul
kimisi menteşe sırtlarında çoban
azığı bir parça ekmek bir kuru soğan[11]"

O ; kendisini keçi çobanlığından üniversitenin saygın profesörlüğüne götüren Cumhuriyet rejimine, Atatürk'e ve devrimlerine yürekten bağlıdır :
           "şimdi sana uzak bir ülkede kumandanım
ücra bir köşesinde ülkenin
bulunan bir heykelinin altında
özgürlüğe
kurtuluşa dair söylediklerini
kutsal bir yemin gibi/ezberledim tek tek/[12]"

Oğlu Tuğhan'ın çok erken ölümü yüreğini en çok dağlayan olaydır. Oğlunun anısına yazdığı "Körfezde Akşam" şiirinde oğluyla yaşadığı bir anıyı paylaşır bizlerle :
"Bir akşam
güneşin batışını seyretmiştik seninle
bir karşıyaka vapurundan,
oysa anılarındır şimdi
körfez rüzgarlarında
/saçlarımı dağıtan/[13]".

            Ayhan Hoca, bildiğiniz gibi, oğlu Tuğhan'ın adını kendi adının önüne ekler : Tuğhan Ayhan Çıkın olur.
O ayrıca sevdiği insanlara da vefa şiirleri yazar : Şimdi Seni Yaşamak[14] şiiri çok sevdiği Prof. Dr. Abdullah Kızılırmak;  Ali Rıza Ertan Ya da Ölümün Ekonomi Politiği[15] erken yitirdiğimiz dostum, şair, meslektaşım  Ali Rıza Hoca; Uğur Mumcu[16] başlıklı şiiri de hepimizin çok çok sevdiği ve unutamadığı Uğur Mumcu içindir.
Ayhan Hoca'nın yüreği, bence, yaşadığı toplumsal çalkantılar (1960 ihtilali, 12 Mart Muhtırası ,12 Eylül Darbesi) ve ülkenin adım adım Atatürk devrimlerinden ve laik Cumhuriyet ideallerinden ayrılmasından dolayı hastalanır. 2000 yılında artık ölümün eşiğindedir. Güzel bir tesadüf eseri bulunan Cem Canbay'ın yüreği Ayhan Hoca'yı bize bağışlar. Ancak genç bir insanın ölümüyle kendisinin hayatını sürdürebileceği düşüncesi Ayhan Hoca'yı müthiş rahatsız eder ve onun zirve şiirlerinden birini yazmasına yol açar: Ortak Kalpler Türküsü.

           "leylaklarda uçuşan kelebekler kadar
suskun ve sessizdir yüreğin
delikanlım
nasıl yazsam şiirini senin?
.
" sen de beklenen birisin melekler katında"
.
"delikanlım
nasıl bestelesem şarkını senin?"
.
"yeni doğmuş bir bebek gibi
gülümsemelisin dünyaya
delikanlım
nasıl söylesem türkülerini senin?[17]"

Işığı Beyinlerinde Taşıyanların Türküsü, Ayhan Hoca'nın yine zirve şiirlerinden biridir. Şiir bu kez , onun kalp naklini yapan doktorlar için yazılmıştır :

                     "Karanlığın ucundaki mumu
Işıktan elleriyle büyütenler[18]"

diye başlayan şiir, her bendin sonunda tekrarlanan leit-motif tarzı dizelerle sürer :

                                   "Nasıl yazsam şiirlerinizi sizin?
                                   Nasıl söylesem destanınızı sizin ?
                                   Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?"

Işık Saçlı Kadınların Türküsü ise kalp nakli ameliyatında görev alan fedakar hemşireler içindir :
            "Anadolu'mun çiçek kadınları
Nasıl söylesem türkülerinizi sizin ?
.
"Bir avuç sevgi toplasam seslerinizden
Kalp ağrılarım dağılır gider bakışlarınızda
Bir  demet buğday olsam avuçlarınızda
Buğday tenli başak saçlı kadınlarımız
Avuçlarında umar taşıyan bacılarımız
Nasıl bestelesem şarkılarınızı sizin ?[19]"

Ayışığı Kadının Türküsü ise, daha önce de belirttiğim gibi, hastalıkta sağlıkta her zaman yanında olan saygıdeğer eşi Cemile Hanım içindir :
                      "Yokluğun bir çığ gibi  büyür göz bebeklerimde
Aşkınla gittikçe sonsuzlaşır esaretim
En güzel dizeler sevda sevda dolar içime
Bir yudum su, bir yudum sevgi
                                                             -ona bile hasretim-[20]"

Ayhan Hoca'nın en önemli kişilik özelliklerinden biri de geçmişiyle, kendisiyle barışık, yaşama sevinciyle dolu bir insan olmasıdır. Birçok insan geçmişiyle ilgili bazı şeyleri saklar, adeta geçmişinden utanır. Ayhan Hoca ise ,ne çoban olduğunu saklar, ne geçmişteki yoksulluğunu . Bırakın saklamayı, bunları gururla anlatır şiirlerinde ve günlük hayatında.
Sevgili Tuğhan Ayhan Çıkın dostumuza, daha nice güzel şiirleri bizimle paylaşacağı ve dostlarıyla yaşayacağı sağlıklı, mutlu nice yıllar dileyerek konuşmamı sonlandırmak istiyorum.
            Hepinize sevgi ve saygılarımla.
                                                                          Prof. Dr. Şevket Toker
                                                                                  12 Kasım 2015
                                                                                  Mavişehir-İzmir

[1] Prof.Dr. Toker'in 12 Kasım 2012'de Konak Belediyesi-Türkan Saylan Kültür Merkezi'inde "İzmir-Edebiyatta Vefa Grubu"nun "Başka Yürek'le Şiir ve Bilim Yolcusu: T. Ayhan ÇIKIN" etkinliğinde yaptığı konuşma
[2] Bu konuşmada  T. Ayhan ÇIKIN'ın  "Zaman Çiçeği- 2000" ve "Ortak Kalpler Türküsü -2005" adlı yayınlanmış kitaplarındaki şiirler  esas alınmıştır.
[3] Zaman Çiçeği, s.28
[4] Zaman Çiçeği, s.32
[5], Ortak Kalpler Türküsü, S.67
[6] Ortak Kalpler Türküsü, S. 74
[7] Ortak Kalpler Türküsü, S. 75
[8] Ortak Kalpler Türküsü, S. 43
[9] Ortak Kalpler Türküsü, S. 40
[10] Ortak Kalpler Türküsü, S. 72
[11] Ortak Kalpler Türküsü, S. 73
[12] Zaman Çiçeği, s.32
[13] Zaman Çiçeği, s.72
[14] Zaman Çiçeği, s.77
[15] Zaman Çiçeği, s.75-76
[16] T. Zaman Çiçeği, s.78
[17] Ortak Kalpler Türküsü, S. 12-13
[18] Ortak Kalpler Türküsü, S. 14-15
[19] Ortak Kalpler Türküsü, S. 17-18
[20] Ortak Kalpler Türküsü, S. 19

http://blog.radikal.com.tr//siir-deneme-oyku/t-ayhan-cikinin-siiri-uzerine-ii-125767